Av. Mehmet M. GENÇOĞLU
Bağlanma Parasının Hukuki Niteliği:
Halk dilinde “kaparo” olarak adlandırılan bağlanma parası (ya da pey akçesi), bir yandan sözleşmenin yapıldığına kanıt olarak, diğer yandan ispat kolaylığı sağlamak amacıyla taraflardan birinin diğerine vermiş olduğu bir miktar paradır[1].
Bağlanma parası, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (“TBK”) 177. maddesinde şöyle tanımlanmıştır: “Sözleşme yapılırken bir kimsenin vermiş olduğu bir miktar para, cayma parası olarak değil sözleşmenin yapıldığına kanıt olarak verilmiş sayılır”. Verilen bu bir miktar paraya Kanun, bağlanma parası olarak adlandırmıştır. Maddenin devamında, “aksine sözleşme veya yerel âdet olmadıkça, bağlanma parası esas alacaktan düşülür”, denilmektedir. Yani, bağlanma parası aslında, aksine bir sözleşme veya yerel âdet bulunmadıkça, kısmi ifa niteliği taşımaktadır.
Belirtmek gerekir ki sözleşmenin kurulması esnasında verilen bir miktar para her zaman bağlanma parası olarak verilmiş olmayabilir. TBK’nın yukarıda açıklanan hükmünde, sözleşmenin kurulması esnasında verilen bir miktar paranın bağlanma parası olarak verilmiş kabul edileceği adi karine olarak öngörülmüştür; dolaysıyla aksi her zaman ispat edilebilir. Ancak yerel adet, bağlanma parasının satış ve kira sözleşmelerinde asıl borca mahsup edilmek suretiyle verilmesi yönündedir[2].
Bağlanma Parasının İadesi:
TBK’nın ilgili hükmünden de anlaşıldığı gibi bağlanma parası, kurulmuş olan bir sözleşmeye ilişkin verilen bir miktar paradır. Bu bağlamda Yargıtay’ın da isabetle söylediği gibi[3] bağlanma parası fer’i bir hak olup, asıl sözleşmenin geçerliliğine ilişkin tüm hüküm ve sonuçlarına da tabii olacaktır.
Bu kapsamda, sözleşmenin taraflarca ortadan kaldırıldığı veyahut bağlanma parasını alan tarafın edimini ifa etmemesi; butlan veya iptal gibi sözleşmenin geçersizliği durumlarında bağlanma parasının sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca iade edilmesi gerekmektedir[4]. Gerçekten de Yargıtay da içtihatlarında, sözleşme her ne şekilde sona ermiş olursa olsun bağlanma parasının iadesinin sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca iadesinin gerektiğini vurgulamaktadır[5].
Buna karşılık, bağlanma parasını veren tarafın edimini ifa etmediği durumlarda, bağlanma parasını alan taraf bu parayı muhafaza edebileceği gibi, sözleşmenin ifa edilmemesinden doğan zararını karşı taraftan tazmin de edebilecektir. Böyle bir durumda tazminatın söz konusu olması halinde bağlanma parasını veren taraf, almış olduğu bağlanma parasını da tazminat alacağından mahsup etmek zorundadır[6]. Elbette bu yükümlülük, bağlanma parasını veren tarafın bağlanma parasını mahsup yükümlülüğünün olduğu durumlarda söz konusu olacaktır[7]. Aksi durumda, bağlanma parasını veren taraf bağlanma parasını hak kazanmakla birlikte tazminat alacağının tamamını da ayrıca borçludan talep edebilecektir.
Aynı şekilde bağlanma parasını alan tarafın edimini ifa etmediği durumlarda, bağlanma parasının sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca iadesinin yanı sıra tazminat ödeme yükümlülüğü de söz konusu olabilecektir; yani, bağlanma parası veren tarafın tazminat isteme hakkı doğacaktır[8].
Fahiş Olan Bağlanma Parası
Her ne kadar TBK ve sair mevzuatta fahiş bağlanma parasına ilişkin bir hüküm bulunmasa da, TBK m. 177/II’de yer alan adi karine kapsamında Sayın Fikret Eren’e göre, bağlanma parası olarak karşı tarafa verilen meblağın asıl borca oranla küçümsenmeyecek bir miktar olması halinde, bunun sözleşme esnasında bağlanma parası olarak verilen ve asıl borçtan mahsup edilecek bir avans olarak ödendiği kabul edilmelidir[9]. Kanaatimizce burada dikkat edilmesi gereken husus, tarafların gerçek iradeleridir.
Ayrıca hatırlatılmalıdır ki cezai şarta ilişkin fahiş uygulamaları bağlanma parası için söz konusu olmamaktadır. Nitekim cezai şart ile bağlanma parası farklı şeyler olup, birinde para vaadi söz konusuyken diğerinde para, daha sözleşme kurulurken karşı tarafa verilmektedir.
Bağlanma Parasına İlişkin Aşkın Zarar
Yukarıda da açıklandığı üzere, bağlanma parası asıl sözleşmeye bağlı fer’i bir hak olduğundan sözleşmenin geçerliliğine ilişkin tüm hüküm ve sonuçlara da tabii olacaktır. Dolayısıyla bir sözleşmenin geçersizliği durumunda, yukarıda açıkladığımız bağlanma parasının iadesi ile birlikte aşkın zararın da menfi zarar olarak karşı taraftan istenebileceği görüşündeyiz. Nitekim menfi zarar, sözleşmenin kurulmamasından veya geçerli olmamasından dolayı alacaklının söz konusu sözleşmeyi yapmamasındaki menfaate tekabül eden zarar olup, bağlanma parasının mahsubu ile birlikte istenebilir niteliktedir.
Yargıtay İçtihatları Işığında Bağlanma Parası
- Taşınmaz Satışlarına İlişkin:
Bilindiği gibi, tapuda kayıtlı taşınmazların satışı resmi şekle tabidir. Yargıtay birçok kararında[10], taraflar arasında düzenlenen taşınmaz satışına dair adi sözleşmelerin -resmi şekilde yapılmaması sebebiyle- geçersiz olduğunu, bu nedenle tarafların aldıklarını iade ile yükümlü olduklarını belirtmiştir[11]. Bu kapsamda, asıl sözleşmeye bağlı fer’i bir hak olduğundan, bağlanma parasının da aynı şekilde iadesi gerekecektir.
İlgili kararlarından birinde Yargıtay bu durumu şöyle açıklamaktadır[12]: “ taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin geçerli olmasının resmi şekilde düzenlenmiş olmalarına bağlı olduğu, Kanun’un aradığı şekil şartı geçerlilik şartı olup bu şart gerçekleşmediğinden taraflar arasında imzalanmış olan adi yazılı sözleşmenin geçersiz olduğu, geçersiz bir sözleşme uyarınca verilen paranın sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri iadesinin mümkün olduğu (…)”.
- Araç Alım-Satımına İlişkin:
Araç alım-satım sözleşmeleri taşınmaz satışları gibi resmi şekle tabiidir. Dolayısıyla adi şekilde yapılan araç alım-satım sözleşmeleri de hukuken geçersizdir.
Ancak Yargıtay’ın bir kararına[13] konu olan olayda, davacı alıcı, davalı satıcıdan bir araç satın almak amacı ile davalı tarafa 4.000,00 TL bağlanma parası vermiş, ancak, sonradan aracı almaktan vazgeçmiş ve davalıdan bağlanma parasının iadesini talep etmiştir. Yargıtay da ortada bir sözleşme olmaması sebebiyle davacının bu talebinin hukuka uygun olduğuna kanaat getirerek davacı lehine ilk derece mahkeme kararını onamıştır. Kanaatimizce, bu karar hukuka uygun düşmemektedir. Nitekim bağlanma parası, bir yandan var olan bir sözleşmenin yapıldığına kanıt olarak, diğer yandan ispat kolaylığı sağlamak amacıyla taraflardan birinin diğerine vermiş olduğu bir miktar paradır. İlgili kararda sözü geçen para bu halde bağlama parası değil, olsa olsa ifası ertelenmiş, kurulmuş olan bir sözleşmeye bağlı olarak verilmiş teminat niteliğindeki bir para olduğu görüşündeyiz.
SONUÇ
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda;
- Sözleşme kurulmadan bağlanma parasının söz konusu olamayacağı,
- Bağlanma parasının bir yandan sözleşmenin yapıldığına kanıt olarak, diğer yandan ispat kolaylığı sağlamak amacıyla taraflardan birinin diğerine vermiş olduğu bir miktar para olduğu,
- Bağlanma parasının asıl sözleşme bağlı fer’i bir hak olduğu,
- Bu sebeple sözleşmenin geçersizliği durumunda bağlanma parasının da sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca iadesinin gerekeceği,
- Bağlanma parasına ilişkin aşkın zararın menfi zarar olarak talep edilebileceği,
- Taraflardan alınan paranın fahiş olması durumunda bu paranın bağlanma parası olarak yorumlanamayacağı,
- Bir taşınmaz ve sair bir şeyi satın almak vaadiyle kurulmuş olan bir sözleşmenin, ifası ertelenmiş bir sözleşme olduğu ve işbu sözleşmeye bağlı -alım-satıma ilişkin güvence ve her koşula bağlı olarak menfi zararı karşılamak üzere taraflardan biri tarafından- verilmiş olan bir miktar paranın bağlanma parası niteliğinde olmayıp, teminat niteliğinde olduğu,
Görüş ve kanaatindeyiz.
[1] Eren, Fikret; 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununa Göre Hazırlanmış Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 14. Baskı, Ankara, 2012, s. 1191;
[2] Eren; a.g.e., s. 1192.
[3] YHGK, 20.05.1964, 31751/383 sayılı Karar. Bu karar için bkz. Eren; a.g.e., s. 1192, dn. 5.
[4] Reisoğlu, Safa; Türk Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 1.7.2012’de yürürlüğe girmiş Yeni Türk Borçlar Kanunu’na göre Hazırlanmış Yirmi üçüncü Bası, İstanbul, 2012, s. 454; Eren; a.g.e., s. 1192.
[5] YHGK, 20.05.1964, 31751/383 sayılı Karar. Bu karar için bkz. Eren; a.g.e., s. 1192, dn. 5.
[6] Eren; a.g.e., s. 1192.
[7] Bkz. TBK m. 177/II.
[8] Akıntürk, Turgut/Karaman, Derya Ateş; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Özel Borç İlişkileri, 6098 Sayılı Yeni Borçlar Kanununa Uyarlanmış, Yirmi ikinci Baskı, İstanbul, Ocak 2014, s. 160.
[9] Eren; a.g.e., s. 1191.
[10] Y19HD, 14.06.2016, 2016/1780 E., 2016/10608 K. Sayılı Karar; Y13HD, 28.01.2003, 2002/12377 E., 2003/834 K. Sayılı Karar; Y19HD, 16.06.2016, 2016/2154 E., 2016/10898 K. Sayılı Karar.
[11] Günay, Cevdet İlhan; Türk Borçlar Kanunu Şerhi, Ankara, 2012, s. 625
[12] Y19HD, 16.06.2016, 2016/2154 E., 2016/10898 K. Sayılı Karar.
[13] Y19HD, 15.02.2016, 2015/10973 E., 2016/2304 K. Sayılı Karar.